“NEDEN OKUDUĞUM BÖLÜMÜN İŞİNİ YAPAMIYORUM!”
Türkiye’de her geçen gün büyüyen ‘kendi işini yapamayanlar ordusu’nun en büyük halkasını gençler oluşturuyor…
Maalesef Türkiye’de üniversiteli işsiz oranı, her geçen yıl artıyor. TÜİK’in eylül ayında bir önceki aya göre işsizlik oranı 0,1 puan azalarak %9,1 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı, erkeklerde %7,5 iken kadınlarda %12,3 olarak tahmin edildi. İş bulamayan üniversite mezunları geçimlerini sağlamak için ne iş olursa yapıyorlar. Kimi diplomasını duvara asıp kurye olarak çalışıyor, kimi çobanlık yapıyor, kimisi de güvenlikçi oluyor...
Kendi bölümündeki ve alanındaki işi yapamayan mağdur insanlar topluluğu, neden bu durumda ve neden bunu yaşamak zorunda kalıyorlar? Bu duruma onları düşüren mevcut durum ne? Bunların cevabı aslında çok basit. Çok da karmaşıklaştırmamak gerek. Bu olayın içeriğini karmaşıklaştıran biz insanlarız aslında. İnsanlar iş beğenmiyormuş, işleri gözünde küçültüyorlarmış. Kusura bakmayın da onca yıl okuyup da birçok alanda dirsek çürütenler, bir zahmet her işi de yapmasınlar…
Bana şu sorunun cevabını verebilir misiniz peki? Onlarca ders görüp kütüphanelerde sabahlayan, insan anatomisini ezbere bilen sağlıkçılar, neden şu anda çay, kahve demlemek ve satmak zorunda kalıyor? Ya da şöyle sorayım. İş dünyasında iyi bir kariyer sahibi olabilecek insanlar, işin inceliklerini en iyi derecede bildiği halde neden çocuklara bakıcılık veya benzer işler yapmak zorunda?
Diyelim bunları da yaptılar. Kendilerini gerçekten bu sektöre ait hissedecekler mi? Derin düşünürseniz olay tam bir arap saçı. Diyetisyen, oyun ablalığı yaparsa, çocuk gelişimi mezunları neler yapacak? Fizyoterapist, baristalık yaparsa, baristalar ne yapacak? Neden herkes kendi işini yapamıyor bu ülkede?
Bu ülkede kendi işini yapamayanlar bir mağdur, yapanlar ise ayrı bir mağdur. Çok uzağa gitmeden yine sağlıkçılardan örnek vereceğim. Can güvenlikleri yok, caydırıcı bir çalışma yapılıyor mu? Yapılmıyor mu belli değil. Bunun cevabını elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin derim. Ya da verdikleri emek, aldıkları ücretleri karşılıyor mu? Ben diyecek bir şey bulamıyorum. Bazı sağlıkçılar ağır şartlara dayanamayarak da kaçmak istiyorlar. Ya da bir torpili olmadıkları için mağdur durumda kalıyorlar. Ne olacak bu ülkenin hali böyle. Biraz önce yazdım konu tam bir arap saçı. Daha çok örnek yazabilirim…
Her sektörde böyle değil mi zaten? Torpil, torpil, torpil… Sahi hiç olmasaydı torpil hayatımız ne kadar kolay olurdu öyle değil mi? İnsanlar kendi emekleriyle bir yere gelirdi. Kendi emeklerinin meyvelerini yerlerdi. Bu yüzden çaba harcamaktan yorulmayan bir millet olurduk. Tükenmezdik, sendelemezdik, hüsrana uğramazdık. Biz ne olursa olsun torpil olmasaydı bir düzlüğe çıkardık; ama şimdi oradan oraya savruluyoruz bir yaprak gibi. Hem de sonbahar olmadan. Her mevsimde savruluyoruz artık…
Tüm bunlara genel bakış açımda şudur; ülkenin iş potansiyeli çok sınırlı. Açılan okulun, bölümün iş potansiyelini istenilen seviyeye getiremiyorsan kapatılması gerektiğini düşünüyorum. İnsanların birçoğu da gerekli eğitimi almadan bölümlere kayıt oluyorlar. Neyi, neden seçeceğini bilmiyor. Hayallerini, yaşamak istediği hayatı bile ebeveyninden, toplumdan ve çevreden öğreniyor. Kendikararlarını kendisi alamıyor. Üniversiteye yazılmak, üniversiteyi bitirmenin statü sahibi olduğu zamanlar geçti artık. Çağımız, hızlı tüketim çağı. Sistem, her şeyi olduğu kadar insanı da hızlı tüketiyor. Senin okumuş olduğun bölüm, ülkenin hiçbir yerinde iş olanağı olarak yoksa boşa okumuş oluyorsun. Bu aslında senin olduğu kadar ülkenin de ayıbı. İş olanağı yoksa neden açıyorsun okulu ya da bu bölümü! Senin alacağın harç parası için insanlara daha çok yük biniyor. Almış olduğu kâğıt parçasıyla istemediği bir işe girip istemediği bir hayatı yaşıyor ve sistem tıkanıyor…
Söylenecek çok şey var; ama keşke yapılacak da çok şey var diyebilsem. Diyemiyorum, artık sıkın dişinizi de diyemiyorum; çünkü olay bu raddeden de çıktı. Sadece diyebiliyorum ki siz emeklerinizi boşuna harcamayın, değmiyor, insan hayatına faydalı olabiliyorsanız çabalayın. O zaman evet deyin, ben bir şeyler yapıyorum ve iyi yerlere gidiyor. Ama gerisi boş, gerisi bomboş… Sevgiyle kalın...
Dilara Cem